Dolar 32,6000
Euro 34,8429
Altın 2.494,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sinop 16°C
Hafif Yağmurlu
Sinop
16°C
Hafif Yağmurlu
Cts 16°C
Paz 19°C
Pts 16°C
Sal 21°C

Ayancık’ta Halkın Kurtuluşu İkazı

13 Kasım 2022 00:36

Ayancık halkı ile kaynaşmıştık. Komşularımız da dâhil hiç kimse bizden şikâyetçi değildi. Belki de radar tarihinde sivillerle kaynaşan en iyi genç kuşak astsubaylardık. Ben ve Faik Ayancıkspor’da top oynuyorduk. Özellikle ikimizi tanımayan yok gibiydi. Gece ve gündüz Ayancık kasabasının bir parçası gibi hareket ediyorduk.  Grup halinde gezdiğimiz de oluyordu. Gece geç saatlerde gazinodan bekâr evimize dönerken istemeden de olsa sesimizi yükseltebiliyorduk. Stadın oradaki çocuk parkında salıncaklara biniyorduk. Hüseyin’in isteği ile gece yarısı bir yağmur borusundan akan su ile saçlarımızı bile yıkamıştık. Neymiş efendim, yağmur suyu saçlara iyi gelirmiş. Gerçekten geliyormuş, en iyi örneği de benim. Kendi aramızda dilimize doladığımız bir cümle vardı. Özellikle kışın yağmurlu gecelerde şöyle derdik. “Ayancık’ta kedi, köpek ve bekâr astsubaylardan başka kimse yok.”

Ayancık'ta Halkın Kurtuluşu İkazı

Gazi Stadında Mustafa Kılıç ve Faik Ozansoy

Bir Cumartesi günü Faik ile ikimiz stadyumda antrenman yaptık. Geceden yağan yağmur toprak sahayı çamur gölüne çevirmişti. Faik ıslanan ve ağırlaşan topa gücünün çok üstünde vuruyordu. Ben de ıslak zeminde kendimi yerden yere atıyordum. Kısa bir süre sonra eve dönmeye karar verdik. Stadyumdan çıktık, belediyenin önünden eve doğru yöneldiğimiz sırada Ayancıklı iki genç yanımıza geldi. Biraz irice olan bize şöyle dedi. “Halkın Kurtuluşu adına sizi ikaz ediyoruz. Hareketlerinize dikkat edin.” Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken, gençler uzaklaşmaya başladı. Ben arkalarından durun, bir dakika diyebildim. Gençler köşeyi dönüp gözden kayboldular. Şok olmuştuk bunu bize nasıl söyleyebiliyorlardı. Bizi çok iyi tanımış olmaları gerekirdi. Sonraki günlerde bize söylenen sözler hiç aklımızdan çıkmadı. Günlerce bize bu sözleri söyleyenleri aradım. Özellikle iri yarı olanın simasını hatırlıyordum. Günler geçmesine karşın bir türlü ona rastlamıyordum. Hiç unutmam çarşıda Ahmet Mithat Övet ile karşılaştım. Biz ona uzun Ahmet derdik. Ahmet sol görüşlü, entelektüel bir arkadaşımızdı. İyi bir tiyatrocu olduğunu da biliyorduk. Ahmet’e olayı anlattım. Ne de olsa ben de sol görüşlüydüm. Bu eleştiriyi hak etmemiştik. Uzun Ahmet’e irice olan delikanlıyı tarif etmeye çalıştım. Doğal olarak Ahmet tanıyamadı.

Aradan günler geçti. Nihayet Pazar yerinde bizi ikaz eden iri delikanlıyı gördüm. Hemen yanına gidip konuşmaya başladım. “Günlerdir seni arıyorum, lafı söyledin ve kaçtın. Size hiç yakıştıramadım. Söylediğiniz sözün gerekçelerini de söylemelisin. Bak ben şimdi eve gidiyorum, sen ve senin gibi düşünen arkadaşların varsa hepsini topla benim eve gelin. Mutlaka bekliyorum,” dedim. Eve geldim hiçbir ev arkadaşım da yoktu. Hemen çayı koydum. Bir yandan da evin dağınıklığını da topladım. Çok geçmeden kapının zili çaldı. Açtım başta iri genç olmak üzere üç genç içeri girdiler. Konuşmamı planlamıştım. İlk şoku kapıda yaşattım onlara. Arkadaşlar lütfen ayakkabılarınızı tahtalara basmadan burada çıkartınız, çünkü ben temizliyorum ve zor temizleniyor. Arka arkaya bombardımana başladım. Bakın burası tuvalet, burayı sırayla bizler temizliyoruz. Bakın burası da banyomuz, ben donlarımı burada yıkıyorum. Mutfağımız küçük ama bize yetiyor. Yemekleri kendimiz yapıp, sırayla bulaşıkları yıkıyoruz. Odalarımızı da kendimiz temizliyoruz. Onları sofadaki masaya oturttum. Çay demlenmişti, çayları koyup ikram ettim.

Ayancık'ta Halkın Kurtuluşu İkazı

O ana kadar hiçbiri konuşmadı. Ben devam ettim. Arkadaşlar bizler ailelerimizden çok uzakta, ekmek parası için burada çalışıyoruz. Kendi ihtiyaçlarımızı da kendimiz karşılıyoruz. Sizler henüz öğrencisiniz, aileleriniz sizlerin her türlü gereksinimlerinizi karşılıyor. Sizler de salon devrimciliği yapıyorsunuz. Okuduğunuz birkaç kitapla devrimci olduğunuzu sanıyorsunuz. Siz devrimci değilsiniz. Asıl devrimci benim. Nasıl yaşadığımı gördünüz. Asker olmama karşın halkın içinde olmaya özen gösteriyorum. Bundan da mutlu oluyorum. Gidin beni komşularımıza sorun. Biliyorsunuz siz geçen yıl 1 Mayıs’ta lastik yaktınız ve beni bir takım[1] askerle aşağıya gönderdiler. Herhangi bir olayda sözde sizlere müdahale edecektim. Ben askerlerime sizleri anlattım, ne yapmak istediğinizi açıkladım. Asla şiddet uygulamamalarını emrettim. Sizlerde okuyun lütfen. Mühendis olun, doktor olun, asker olun birlikte çalıştığınız kişilere, astlarınıza devrimci felsefeyi öğretin. Devrimci yaşam biçimini, emeği anlatın. İnsanı sevmeyi anlatın. Esas o zaman devrimci olursunuz. Çayları tazeledim. Başka konulardan da sohbet ettik. Genç arkadaşlarım rahatlamışlardı. Ön yargılardan kurtulup, beni daha yakından tanımanın verdiği huzur ile ayrıldılar.

Ayancık'ta Halkın Kurtuluşu İkazı

Bekâr evin çatısında, yıkadıklarımı asarken

12 Eylül 1980, askeri darbe olmuştu. Tüm ülkede bilinmezlik hüküm sürüyordu. Ayancık’tan ayrılmıyorduk. Darbe ve yaşananları televizyondan izliyorduk. Çok gençtik, olanları bir bütün halinde anlayamıyorduk. İkmalci [2] İbrahim Uzgur Yüzbaşım bizlere olanları ve olabilecekleri anlattı. Yaşananları daha iyi kavramamızı sağladı. Adı geçmişken kendisini saygı ve sevgiyle selamlarım. Radarda görevli subay ve astsubaylara ek görevler de verilmişti. Çok sevdiğim Radar Kontrolör Yüzbaşı (R) Kays Parmaksız Boyabat Kaymakamlığı görevine gönderilmişti. Diğerlerini hatırlamıyorum ben de Ayancık İlçe Emniyet biriminde karakolda görevlendirildim.  Bir gün ve gece karakolda görev yapıyor, ertesi gün istirahat ediyordum. Özellikle geceleri sokağa çıkma yasağını denetliyor, jeep ile kasaba içerisinde devriye geziyordum.

Bir emir geldi. Ek’teki listede isimleri olan şahıslar sabah ve akşam Samsundan gelen otobüslerde aranacaktı. Yani kimlik kontrolü yapılacaktı. Akşam gelen otobüse önce ben biniyor iyi akşamlar diyerek yapacağımız kontrolü anlatıyordum. Sonrasında iki asker biniyor biri sağ tarafta oturanların kimliklerine bakıyor, diğeri de sol tarafta oturanların. Sonuçta yine ben teşekkür ediyor, hoş geldiniz deyip otobüsten iniyordum. Bir akşam kontrolünde açıklamamı yaptığım anda gözüm sağ tarafta dört veya beşinci sırada oturan bir gence takıldı. Genç tedirgin olmuştu. Oturduğu yerde gittikçe küçülüyordu. O genç aylar önce beni halkın kurtuluşu adına ikaz eden iri arkadaştı. Sağ tarafı kontrol edecek askerden listeyi aldım ben kontrole başladım. İri gencin yanına geldiğimde kimliğini aldım. Eğildim, kulağına “dik dur” dedim. Listeye bile bakmadan kimliğini geri verdim. Şimdi itiraf edeyim. Listede ismi olsa bile

onu ve yanındakini pas geçer giderdim. Kontrol bitince otobüsün ön tarafına gelip herkese iyi akşamlar diledim. İri arkadaşım artık daha dik oturuyordu. Selam verip otobüsten indim.

Bu darbe günleri konusunu güzel bir anı ile sonlandırmak isterim. Bir nöbette saat on ikiyi geçmişti. Sokağa çıkma yasağı kontrolü için jeep ile kasabada devriyeye çıkmıştım. Şoför arabayı kullanıyor, ben yanında oturuyordum. Arkada da iki silahlı asker bulunuyordu. Karakoldan hareket etmiş, şadırvanın oradan sola dönerek ilerlemeye başlamıştık. Şoför,“gördünüz mü? Komutanım” dedi. “Neyi?” dedim. Bir adam koşarak sokağa girdi. Arabayı sokağın başına çevirdik, uzun farları yaktık. Ben ve arkadaki iki asker hızla dışarı çıktık. Benim aklıma hırsız olabileceği geldi. Çünkü hiçbir nöbetimizde sokağa çıkma ihlali yapılmamıştı. Askerler yerde bir karaltı gördüler. Dur, ayağa kalk bağrışları arasında kaldırımda yere yatmış bir adamı yakaladılar. Adamı yanıma getirdiler. Sokak lambasının ışığında ilk sorumu sordum.

  • Kimliğini görebilir miyim?
  • Kimliğim yok komutan.
  • Sokağa çıkma yasağı var bilmiyor musun?
  • Biliyorum komutan.

Adamın vücut dilinden ve rüzgârın getirdiği kokudan alkollü olduğunu anladım. Hırsız olmadığı da her halinden belli oluyordu. Üzerinde mont bile yoktu. Belli ki acele ile dışarı çıkmıştı.

  • Madem biliyorsun, neden sokağa çıktın o zaman?

Önce askerlere baktı, sonra da onların duymasını istemediği için bana doğru yaklaştı. Yavaşça.

  • Karıyla kavga ettik. Vurdum kapıyı çıktım evden komutan.

Evini sordum. Çok yakın bir yeri gösterdi. Yürüyerek ana cadde üzerindeki evine geldik. Kapıyı çaldık. Kapı açıldığında beni ve askerleri gören eşi oldukça korktu. Sakin olun bir şey yok diyerek adamcağızı evine teslim ettik.  Sonraki günlerde o evin önünden geçerken bir ses duydum. Komutan gel çay içelim, sana teşekkür etmem lazım. Evin altındaki dükkânda çalışan adamı tanıdım. Gece sokakta yakaladığımız adamdı. Oturup çayımızı içtik.

Son olarak 12 Eylül’ün bana en büyük armağanı kitaplar oldu. Ayancık’ta yaşadığım süre içerisinde her ay maaş aldığımda Muzaffer Kargıcı’nın kitap dükkânına gider bir kitap alırdım. İstediğim kitabı bulamazsam Muzaffer abiye söylerdim. O da bir ay sonra o kitabı getirtirdi. Kitap aldığımda çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Kitap elimde dükkândan çıkıp rampayı tırmanırdım. Sokağın başından eve doğru sola döndüğümde, orada bir kahvehane vardı. Dayanamaz o kahvehaneye girer bir çay söylerdim. Hem çayımı içer hem de yeni kitabımı incelerdim. Şimdilerde o kahvehaneyi bile özledim. Kahvehanenin her yerinde kanarya kafesleri vardı. Kuş sesleri, çay ve kitap harika bir üçlemeydi benim için. Beş yıl ile on iki ayı çarparsak altmış kitap almışım. Ama 12 Eylül darbesi olduğunda Ayancıklı dostlarım ellerindeki sol içerikli kitapları ne yapacaklarını şaşırdılar. Bazılarının denize kitap attıklarını bile duyuyordum. Yakınım olan arkadaşlara da kitapları atmayın, elden çıkartacaksanız bana verin diyordum. Böylelikle çok değerli kitaplar edinmiştim.

Ayancık'ta Halkın Kurtuluşu İkazı

[1] Takım; Askeri anlamı, kırk kişiden oluşan askeri birim.

[2] İkmal; Savaşta ve barışta askeri birliğin harekât için teknik malzemelerini temin eden sınıf.

 

ETİKETLER:
YORUMLAR

  1. Bülent ÖZDEMİR dedi ki:

    Bu anıları, sahibinin canlı sesinden daha önce dinlemek şansı bulan ender insanlardan birisiyim. Şimdi, Candostumun tadına doyulmaz üslubuyla tekrar burada dinlemekten sonsuz keyif aldım. Sağlık ve esenlik içinde ailesi ile birlikte sonsuza kadar mutlu bir yaşam diliyorum.

    1. Mustafa KILIÇ dedi ki:

      Can kardeşim güzel dizelerin için teşekkür ederim. Hep birlikte sağlık içinde güzel günlerde yaşamak dileği ile sevgiler sunuyorum.

  2. Anonim dedi ki:

    Çok acı günlerdi ama yazını okurken çok keyif alıyorum ,beni ayancığa götürüyor.ağzına yüreğine sağlık canım.

  3. Nedim DURAN dedi ki:

    Abicim harikasın. Hem tebessüm hem de çok büyük bir keyifle okudum. Faik Ozansoy da anılarınızda hep baş rolde. Selamlar saygılar sevgiler.

  4. Şemi YILMAZLAR dedi ki:

    Süper yaşanmışlıklar,genç yaşta Süper olgunluk, gençlere yaşam dersi..Candan kutluyorum..iyi sizleri (Faik de)tanıyorum.

  5. Erdem Elbüken dedi ki:

    Ayancık Gazetesinde yayınlanan Mustafa Kılıç Bey’in yazıları bölgenin geçmişini anlatan ve Türk Havacılık Tarihini bizlere öğreten çok kıymetli bilgilerdir. Mustafa Bey’in bugünki yazısı ivedilikle sadece Ayancık halkının değil tüm ülke insanın dikkatle okuması gerekir. Evin den uzakta gencecik yaşta vazifesini yerine getirirken yaşadığı ilçe de insanlara rütbelerinin üzerinde Mustafa Kemal ‘in askerleri olarak ne kadar önemli işler başardıklarını anlatıyor.

  6. Hüseyin Uysal dedi ki:

    O günlerin güzelliğini, anılarını yine çok güzel anlatmışsın dostum. Yağmurlu gündeki saç yıkama olayını çok iyi hatırlıyorum. Ne eğlenceli bir gündü. Kalemine sağlık biraderim.

  7. SERKAN DUYUK dedi ki:

    Harika bir anı yazısı olmuş. Darbenin negatif psikolojisini kendi ve karşılaştığın insanlar adına pozitife çevirmişsin. Gönlüne ve kalemine sağlık.

  8. Mehmet OVACIKLI dedi ki:

    Benim çektiklerimin yanın da bunlar devede kulak kalırdı Mustafa kardeşim. Halkın kurtuluşu, Kurtuluş gurubu ile geçinemezdi. şehrin için de ne olsa polisler jandarmayı davet ederlerdi. Ben gülerek giderdim. Beni tanırlardı, bana karşı hiç bir olumsuz hareketlerini de görmedim. Bir olay var ki ona çok üzülmüştüm. Bir köy öğretmenini Hanımının yanın da ölesiye dövmüşler, öldü diye bırakmışlar. Hanımı ağlayarak başında şaşkın şaşkın dolaşırken o sırada tesadüfen orada bulunan bir hamal öğretmeni sırtına alarak devlet hastanesine götürmüş. Hastane de peşinden gidip vurmuşlardı. O gün bu insanların masum olmadıklarını anladım. Ayağında soğuk kuyu lastik bir öğretmenin faşistimi olur yahu? Yine fabrikada görevden dönen bir işçiyi vurmuşlar sonradan yanlışlıkla vurduk halkımızdan özür dileriz diye açıklama yaptılar. Tabi bu olayların failleri hep yakalandı, ama yanlış olaylardı.

    1. Ahmet Münip Tamgili dedi ki:

      Sizlerin benim Ayancık yaşamımda yeriniz bir başka hepinize çok teşekkür ediyorum sağlıklı mutlu yaşam diliyorum…..

  9. Ahmet Atsal dedi ki:

    Mustafa hocam , HKO mensubu gençlere verdiğin ders bana yaşadığım benzer bir olayı hatırlattı . 1970 yılında Ankara’da Tandoğan’a yakın bir şirketin muhasebe servisinde çalışıyordum , arkadaşlar öğlen yemeğine çıkmışlardı ben şirkette yalnızdım , kapıyı kilitlemiş işlerime dalmışken kapının şiddetle vurulduğunu duydum . Kapıyı vuran beraber çalıştığım arkadaşlardan birinin Ziraat Fakültesinde okuyan kardeşi idi , hemen kapıyı açtım çocuk içeri girer girmez kendisini dışarıdan görülmeyecek şekilde gizledi . Bir dakika bile geçmeden sivil oldukları belli bir kaç kişi hızla geldi beni dışarı bakarken görünce bir an duraklayıp sonra koşarak uzaklaştılar. Gence sorduğumda onu takip ettiklerini söyledi , yakalansa idin ne olurdu dediğimde bunu bilemeyeceğini söylemişti . Bende ona , bak aslanım Ziraat Fakültesinde burslu okuyorsun mezun olduğun zaman mecburi hizmet süren olacak , devlet seni kesin olarak bir kırsal alanda görevlendirecek ve sen işçi sınıfının en önemli müttefiki ile iç içe yaşamak , devrimci düşüncelerini , solcu fikirlerini tartışmak ve yaymak için önemli bir fırsat yakalayacaksın . Niye kendini ve düşüncelerini şimdiden belli edip bu fırsatı elinin tersi ile itiyorsun demiştim . Daha sonra abisinden onun yurt dışına çıktığını duymuştuk Biz haklımı idik yoksa parkayı giyip onların safında yer mi almalıydık ? Bu soruya hala cevap verebilmiş değilim.

  10. FERİDUN ÇALIŞKAN dedi ki:

    Merhaba abi. Anca okuyabildim. Senin anılarını, o güzel anlatımını okumak beni o yıllara götürüyor. Bu arada Muzaffer Amca’nın soyadını Kargacı diye hatırlıyorum. Bütün okul ihtiyaçlarımızı babam oradan alırdı bizlere. Beraber giderdik kitap, defter, kırtasiye almaya. Ne güzel kokardı dükkanı. Hey gidi günler. Eline yüreğine sağlık abi

  11. Mustafa KILIÇ dedi ki:

    Değerli yorumlarınızı tek tek okuyorum. Hepinize gönülden teşekkür ederim. Birçok alanda kaybettiğimiz güven duygumuzu ve birbirimize olan saygı, sevgimizi daha da güçlendirme dileğimle. Sevgi ve saygılar sunuyorum.

  12. Erdem Elbüken dedi ki:

    Çok güzel okulken o günlere gittim
    Selam olsun Komutana

  13. Ertan inan dedi ki:

    Sen cansın kardeşim.

  14. Mehmet Macit YILMAZ dedi ki:

    Sevgili Mustafa abim kalemine sağlık, gönlüne sağlık. 80’li yılların sokaklarını, kokusunu yaşatıp geçmişe duyulan özleme bir nefes gibi olmuş yazınız.