Dolar 34,3532
Euro 36,5810
Altın 2.889,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sinop 16°C
Az Bulutlu
Sinop
16°C
Az Bulutlu
Sal 16°C
Çar 16°C
Per 16°C
Cum 14°C

Ayla Filmi 23 sentlik Asker Şiiri

18 Aralık 2017 18:44

Louis ve Anguste Lumiere kardeşlerin 28 Aralık 1895 günü Paris’te Grand Cafe’de yaptıkları ….

Louis ve Anguste Lumiere kardeşlerin 28 Aralık 1895 günü Paris’te Grand Cafe’de yaptıkları “Sinamatographe” adını verdikleri aygıtla gösteriyle sinema hayatımıza girmiştir. 122 yıl sonra ilimizde Sinema “Sinop Cine 1 Can” adıyla yeniden işletmeye başlamış, hayırlı olsun… Sinema, televizyon ve internetten sonra kitle iletişim araçları içerisinde en etkin olanlardandır. Sinema, toplumsal dinamiği “Sanatsal gerçekliği içinde temsil eder.
Hafta sonu eşim ve yeğenlerimle Sinop’ta sinema ya gittik. “Aile Arasında” filmini izledik salon ve kafesi yenilenmiş ses düzeni eskisinden iyi. İzleyicisi de bol. Ne diyeyim artık kalıcı olur. Sinop sineması olmayan iller arasında olmaz. Sinemaya neden bu kadar düştün demeyin küçük kızım sinemacı… Dizilerde, reklem çekimlerinde ve sinema projelerinde kamera arkasında görev almakta okullu sinema emekçisi…
Sinemadan bahsettikten sonra konuma geçecek olursam; Yönetmenliğini Can Ulkay’ın yaptığı “Ayla” filmi. Geçen hafta Samsun’da izledim filmi… Filmin hikayesi; “Kore savaşının başlamasıyla birlikte Birleşmiş Milletlerin yaptığı çağırıyla Türkiye yanıt verir ve Kore’ye bir tugay gönderir. Savaşa gönderilen askerlerden astsubay Süleyman Dilbirliği, savaş meydanında annesi babası öldürülmüş küçük kız çocuğu bulur. Ayla ismini verdiği bu kızla birlikte Kore’de 15 ay geçirir. Ayla’yı bırakıp gitmek istemeyen Süleyman Astsubay, onu Türkiye’ye götürmek konusunda ısrarcıdır fakat mümkün olmadığı için tek başına Türkiye’ye dönmek zorunda kalır. Ayla Astsubay Süleyman’ın çıkmaz ve onunla irtibat kurmak için yoğun çaba sarf eder, sonuç alamaz. Yaklaşık 60 yıl birbirlerinden ayrı kalan Ayla ve Astsubay Süleyman en sonunda Seul’de tekrar bir araya gelirler” Flimde, savaş, ayrılık ve kavuşme; bir baş yapıt da çıkarabilecek bir melodroma dönüşülecek unsurlar var. İzleyenlerı ağlatan hatta Türkiye’nin Oscar adayı diyede tanıtıldı.
Şimdi gelelim o günkü gerçeklere; Filmde Türkiye mazlum halkların yardımına koşan ülke olarak gösterilsede, gerçekler ise; Türkiye emperyalizmin askeri kanadı olan NATO’ya dahil olabilmek amacıyla Kore’ye asker yollama kararı almıştır. Üstelik dönemin iktidar partisi Demokrat Parti, bu kararı TBMM’den kaçırarak almış. Karar Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes ve Savunma bakanı tarafından alınmış, üç-dört gün sonra usülen bakanlar kuruluna götürülüp, onaylatılmış meclise ise başvurulmamış. Şu denilmiştir; Türkiye “Bir avuç kan” karşılığı NATO üyeliği kazanmıştı 18 Şubat 1952’de artık resmen NATO’ üyesiyiz…

Mehmetciğin Kore’ye gönderildiği günlerde, Amerika’nın dışişleri bakanı “Dulles” NATO yetkililerine verdiği beyanatta Türk askerini “Çok masrafsız, günlük masrafı 23 Cent’i, aşmıyor” diye övmüştü. Bay Dulles’in bu iltifatından Menderes ve iktidarı çok mutluydu. O günlerde tek eleştiri “23 Sentlik Asker” adlı şiirle Nazım Hikmet’den gelmişti. Gerçi 53 yıl sonra George Saras “En önemli ihraç malzemeniz, askeri gücünüz” diyerek tarihi tekrarlatmıştı. Vatan haini damgası vurulan ve sürgündeki Nazım Hikmet’in şiirinin bir bölümü:
23 SENTLİK ASKER
Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti,
Ankara’da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan.
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akilli
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz
(her kaba uymak meselesi) ,
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.

O gün bu gün kısa süreler hariç NATO’cu, Amerikancı iktidarlarca yöneldi. Oysa Atatürk’ün “Mutlak eşitlik” ve “Tam bağımsızlık” ilkeleri doğrultusunda uluslar arası kuruluşların “Eşit” ve “etkili üyesi olmamız gerekir. Bu gün meclisteki 1969 da ABD 6. Filosunu kıble bilip namaz kılanlardan beklemek boş hayaldir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.