TÜRKİYE’DE KAFES BALIKÇILIĞI VE AYANCIK SOMONU
Türkiye bir garip ülke. Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği memleket. Bu memlekette bir şeye öncülük etmek adeta isim hakkını da elde etmek gibi bir şeyle karşılık buluyor. Misal; Anadolu insanı “ev içinde musluktan akan suyu” ilk İstanbul’da gördü. İstanbul’a gittiğinde sordu misafiri olduğu İstanbullu hemşehrisine “bu ne?” İstanbullu vatandaş cevap verdi “Terkos”. İşte o gün bugün Anadolu’da evde akan suyun adı Terkos’tur. Şehirli kasabalıya, kasabalı köylüye sorar; “eve Terkos bağlandı mı?”, “evde Terkos akıyor mu?” diye.
Sonra ilk şişe suyu “Şaşal”dır. Siz istediğiniz kadar çeşit marka su üretin bütün hazır sular artık “Şaşal”dır. Ne kadar PVC pencere markası uydurun, hepsinin adı “Pimapen”dir. Egepen’ciye gidersiniz, eve “Pimapen yaptırmaya geldim” dersiniz! Bütün kâğıt havlu ve peçetelerin “Selpak” olması gibi.
Müsaadenizle konuya gelelim.
1990’lı yılların başları Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerinden biri. Ekonomik, sıkıntılar, özelleştirme, işsizlik, enflasyon gırla gidiyor. Zonguldak’ta madenler zarar ediyor. “Madenleri kapatalım, işçilerin maaşını ödemeye devam edelim, yine kârda oluruz” söylentileri var. Bu minval üzere iken Alarko Holding’in patronu İshak Alaton da konferans vermeye gittiği bir Zonguldak ziyaretinde benzer görüşleri savununca, patronlar kulübü üyesi ünlü işadamını dinleyen işçiler “işsiz kalırsak ne yapacağız, açlıktan ölecek miyiz?” diye serzenişte bulunurlar. (Bu karşılaşma öncesinde İshak Alaton gençliğinde İsveç’te yaşamış, orada bazı ilginç gözlemlerde bulunmuştur. Misal İsveçliler ve Norveçliler kafes balıkçılığından müthiş para kazanmaktadır). Bu durum üzerine İshak Alaton (İskandinav ülkelerindeki izlenimlerine dayanarak) “Karadeniz kıyılarında kafes balıkçılığının yapılabileceğini, insanların bu şekilde iş bulabileceğini ve çok da para kazanarak hem kendilerine hem ülke ekonomisine katkıda bulunabileceklerini” söyler. Sonra da lafına yenilmemek için bu alandaki ilk girişimi olan “Alarko Alfarm”ı kurar. Akabinde, yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen verilere göre, o günün şartlarında Türkiye’deki en uygun yeri seçerek burada 14 dönüm deniz yüzeyini 15 yıllığına kiralayarak üretime başlar.
Bilin bakalım, İshak Alaton’un (günümüz Türkiye’sinde milyarlarca dolarlık bir ekonomik sektör oluşturan kafes balıkçılığı işi için) aklına gelen ilk tesis yeri neresidir? Bilenler bildi, bilmeyenlere biz söyleyelim; Ayancık’ın o zamanlar yolu izi olmayan garip limanı Çaylıoğlu, eski adıyla “Istıfan Limanı”.
Yol, iz olmayınca denizden taşımayla da su dönmeyince Alarko Holding bir süre üretim yapıp, bu işin Türkiye’de Karadeniz kıyılarında yapılabileceğini ispat ettikten sonra, 1998’de mevcut tesislerini yerel üreticilere devrederek buradan çekildi. Asıl sebep Karadeniz kıyılarının Norveç kıyıları kadar soğuk olmaması, balıkların arzu edilen seviyede gelişme göstermemesiydi. Lakin bu ilk girişim Türkiye’de öyle bir çığır açtı ki, bugün (Doğu Anadolu Bölgesinde Elazığ-Keban dahil) bir çok il somon ve alabalık yetiştiriciliğinde üretim ve ihracat rekorları kırar hale geldiler. Sektör hızla gelişti (turizmcilerin denizi kirletiyorlar serzenişleri arasında) büyüdükçe büyüdü. Zaman içinde Sinop da bundan nasibini aldı. Karadeniz kıyılarında Sinop dahil birçok il ve ilçede (kıyıdan biraz açıkta) kafes balıkçılığı olarak somon ve diğer deniz mahsulleri yetiştiriciliği hayli önemli bir sektör oldu.
Demem o ki bugün Türkiye’de üretilen bütün kafeste yetişen balıklar için (öncelik somon olduğu için somon, sonrasında kafeste yetişen diğer deniz mahsullerinin tamamı için) “Ayancık Somonu” denmesi, bu şekilde bir isimlendirme yapılması işten bile değildi. Lakin olmadı. Ahhh, keşke olsaydı da Avrupa “Norveç Somonu” yerken, biz de (ihraç ettiğimiz ülkeler dahil) “AYANCIK SOMONU” yiyor olsaydık.
Evet… Ayancık yakın geçmişte, daha 30 yıl öncesinde, Türkiye’de “kafes balıkçılığı” ile birlikte somon yetiştiriciliğinin başladığı yerdir. Bu yönüyle Ayancık bir marka olabilirdi. Olmadı diye üzülsek de böyle bir potansiyelin olduğunu bilmek de önemli. Kim bilir yerel seçimlerde adayların bir kısmı bu yakın tarihi de hatırlar, bilmediğimiz vaatlerde bulunur, Ayancık için bir kapı daha aralanır. (Çok şükür bizde hayal de çok ümit de… Lakin siz ümit-sizsiniz. Bi silkinsek, ayağa kalksak. Kim bilir neler olacak!).
Not 1: Ayancık’ta somon yetiştiriciliğinin başlaması, üretim süreci ve nasıl buradan gittiği ile ilgili bilgisi olan, hatta bu tesislerde çalışmış olan Ayancıklılar bilgilerini paylaşırlarsa çok mutlu oluruz. Biz de bilmediklerimizi öğrenir, bilenlere dua ederiz.
Not 2: Çaylıoğlu Limanı ve köyünü kuş bakışı görmek isterseniz Ahmet Can’ım Akyol bizim için güzel bir çekim yapıp paylaşmış. Bkz: https://www.sanalyus.com/istefan-limani-ayancik-havadan-cekim.html
İstesek denize akan dere sularını baraja cevirip alabalık üretimi bile yaparız da bizim İŞ adamları sadece boş arsa arazilere bina diktiği için başka yatırım yapma düşüncesi olmuyor malesf