Dolar 32,3296
Euro 35,0275
Altın 2.282,64
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sinop 18°C
Az Bulutlu
Sinop
18°C
Az Bulutlu
Cum 15°C
Cts 15°C
Paz 15°C
Pts 16°C

Uçuk Kaçık Bir Mit Öyküsü (Cami Duvarı)

28 Kasım 2013 17:00

Adem Yalçınkaya

Öncelikle bu öyküdeki kişi ve olayların gerçeklerle bir bağlantısı olmadığını belirterek başlayalım.

Hayrettin Kaya

 

Bundan yıllar yıllar önce, belki zamanın daha yaratılmadığı dönemdi. Ancak mahluklar yaratılmıştı ve her yaratıkta olduğu gibi Duman Ülkesinde de egoları kaf dağının kat be kat üzerinde olanlar yaşamaktaydı. 

 

Bu kişiler arasında en tehlikelisi; bekleye bekleye, kovuklarda saklana saklana, bütün büyükleri izleyerek ve kendi akıl hocası Feitus’tan aldığı talimatları harfiyen uygulayan Reteus idi. Ulu yönetici Reteus, Feitus’un da destekleriyle bir şekilde yavaş yavaş yükselmeye, yükseldikçe gizli güçler elde etmeye başlamıştı. 

 

Bir seçimle yatan orman halkı sabah kalktıklarında Reteus’un yönetici olduğunu gördüler. Duman Ülkesi büyük bir şaşkınlık içindeydi. Kimse Reteus’a yetkisini devretmemesine ya da öyle söylememesine rağmen yönetici olarak karşılarındaydı. 

 

Tanrılar tanrısı olmamasına rağmen Reteus, türlü entrika, alavere dalavere, aşk-meşk muhbirleri yetiştiren Feitus’un desteğiyle âh alarak ve fırıldak çevirerek o her yerden ve herkesten uzak olarak yaşadığı delikten çıktığında artık herkes için çok geçti. Çünkü kurduğu sistem kurulmuş zemberekli mekanizmalar gibi tıkır tıkır işliyordu. Tabii kendisinin ve ekolojik danışmanı Feitus’un kontrolünde yürüyordu her şey… Duman ülkesi halkı’na Feitus’un yaptığı hoşluk iksiri içirilmiş, farkında olmadan kendilerine iksir içirilen halk ise her şeyi hoş görmeye başlamıştı.

 

Telefon denen meret o yıllarda icat edilmemişti ve kişiler telepatik frekans görüşmeleri yaparlardı. Teknoloji o kadar ileri gitmişti ki bazıları kendi frekanslarına girildiği sonucuna varmışlardı.

 

– Benim teleaptik frekansıma girilmiş

– Çınar ağacı telepatik frekansı keser yanında gezdir. Bak Reteus ta öyle yapıyor!..

 

Dik dur eğilme, keresteler seninle sloganları eşliğinde önüne geleni ısıran, arkasına geleni tepen Reteus, yavaş yavaş mahallesinde komşusuz kalmaya başlamıştı. Bu durum kendisini rahatsız etmiyor aksine tek adamlığı ahanda böyle matah bir şey sanıyordu. Birkaç defa kendisini ikaz eden Feitus’a bile aba altından sopa aba üstünden diş gösteriyor ve göstermekte de bir sakınca görmüyordu. 

 

Onun bu isterik (ya da histerik) durumunu iyi bilen Feitus, bu canavarı biz ortaya çıkarttık, onu tekrar geri sokacak ta yine biziz diyerek kana kan, göze göz, dişe diş edebiyatını tarihte ilk başlatan kişi oluyordu. Ve hatta burnu sürtsün diye Reteus’un ilk filizlendiği ve duygusal olarak çok bağlı olduğu büyük koloniye orman güllerinden sarı olanını ekme ve yayma projesini başlatmıştı. 

 

Bu durum herkesin işine geliyordu; 

Feitus’un ormanın her çalı dibinde bulunan kakasını öven Reteus bu sefer o kakaları temizleyerek onun yerine kendisi geçebilecekti.

 

İstemeden orman güllerinin sarısını Feitus’a hibe eden karşı ormanın valisi Kesicisilahtarov ileride kendi yerini de bir nebze olsun rahatlatacaktı.

 

En arkadaki ormanın küçük hamisi Bahçededoğan ise ne şiş yansın ne de kebap söylemlerine devam ederek bahçelerin eniyle boyunu ölçecek, tarıma uygunluğunu ispat edip bahçenin hacmini çıkarabilecekti. Tabi bu hacim hesaplamaları büyük orman seçimlerinin tarihinden sonrasına kadar bölge halkını gülümsetecekti ki sonuçlar istedikleri gibi olmazsa çok şükür iyi de güldük diyerek avunacaklardı.

 

Orman güllerinin sarısı ise yıllardır içinde tuttuğu intikam ateşini körükleyerek, kendisini diğer ağaçların gölgesinden çıkaran Fetius’a  râm eyleyerek onun kanatları altına Reteus’un yerine girecek ve geleceğin baş yöneticisi olabilecekti.

 

Tüm bu ihtimalleri değerlendiren Reteus, ölümden önceki son çırpınışlar gibi komik hamleler yapmaya başlamıştı. Komik olmasına komikti ama mağara diplerinde onun haline gülen köksüz akağaçlar grubu elemanları, onun yanındayken alkışlamaktan bazen yemek yemeyi bile unutur hale geliyorlardı. Avanesinin bu kendinden geçmiş tutumları ve durumları Reteus’a gereğinden fazla bir özgüven veriyordu.

 

İşte ölmeden önce yaptığı Fetius’un çalılarını yok etme hamlesi de Fetius tarafından “Reteus böyle davrandıkça, kendimi cami duvarı gibi hissediyorum”   yorumu yapmasına sebep olmuş, Reteus’un başşakşakçılarından ağlak kırkbeşli paşa Fetius’la beraber mağara dibinden Reteus’un halini seyrederken çok demek bile yetmeyecek derecede, katıla katıla gülmüşler ve midelerine kramp girmişti ki tedavileri halâ devam etmektedir.

 

Ha bu arada teknolojiye hayli meraklı olan Fetius, çektiği kısa filmleri değişik yarışmalara gönderip, aldığı ya da alacağı ödüllerin maddi bir karşılığı olmadığını ve faniler arasındaki değerinin de ölçülemeyeceğini belirtmektedir.

 

Daha ne diyelim; onlar ermiş muradına biz o kerevete ne çıkalım ne de çıkanlarla beynimizi uyuşturalım. Çalışalım, çalışalım, çalışalım. Sekiz saat kendimiz için çalışsak ta, bir saat olsun gelecek nesil için çalışalım. 

 

Adem Yalçınkaya

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.