Dolar 34,2398
Euro 37,6309
Altın 2.920,13
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Sinop 25°C
Açık
Sinop
25°C
Açık
Cts 26°C
Paz 24°C
Pts 23°C
Sal 23°C

Zuhal Hoca İle Söyleşiler

Zuhal Hoca İle Söyleşiler
24 Ağustos 2021 17:12

Bu haftaki söyleşime geçmeden önce doğma büyüme bir Ayancıklı olarak ilçemizde hep beraber acı bir şekilde deneyimlediğimiz sel felaketinden dolayı hepimize geçmiş olsun diyorum; umarım bundan sonra böyle bir felaket yaşamaz, alacağımız önlemler ve gerçekleşecek yapılanmalarla afetin zayiatlarını her bakımdan en aza indirebiliriz. Başta Ayancık Kaymakamlığı ve Belediyesi ile tüm imkânlarını seferber eden devlet organlarına, Sinop Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Ayancık MYO ve tüm diğer yüksekokullardan, farklı birçok belediyelerden ve adını saymakla bitiremeyeceğim tüm özel ve kamu kurum, kuruluş ve çalışanlarından ilçemize ve halkına yapılan tüm destek ve yardımlardan dolayı teşekkürlerimi ve minnettarlığımı iletmek isterim. Hepimize tekrardan geçmiş olsun diyorum.

 

Bu haftaki konuğum Türk dilinin ve kültürünün dünyaya tanıtımını en iyi şekilde yapmayı amaç edinmiş; Türkiye’nin uluslararası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve itibarını artırmak misyonuyla yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerinde bulunan ve de vizyon olarak dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmayı hedefleyen YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ’NÜN değerli başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’tir.

Söyleşiye başlarken sizlere Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’ i tanıtmak isterim.

Prof. Dr. Şeref Ateş, 1964 yılında Malatya’da doğmuş; çocukluk ve gençlik yıllarını Türkiye ve Almanya’da geçirmiştir. Lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamlamıştır. Ateş, yüksek lisansını ve doktorasını Ankara Üniversitesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde tamamlamıştır. İkinci doktorasını Almanya’da Marburg Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalında tamamlayıp kariyerine yurt içi ve dışında farklı üniversite ve araştırma kuruluşlarında devam etmiş; birçok ulusal ve uluslararası projeye imza atmıştır. 2011’de Sakarya Üniversitesinde Mütercim Tercümanlık Bölümünde profesörlüğünü almış; 2016’da Yunus Emre Enstitüsüne başkan olarak atanmıştır. Hâlâ aynı görevi sürdüren hocamızın uzmanlık alanları arasında Türkçenin öğretimi ve sivil toplum örgütleri, medeniyet-sanat, medya-iletişim, kültür- siyaset ilişkisi, kültür ve bilim diplomasisi, kültürlerarası iletişimde çeviri ve çok kültürlülük yer almaktadır.

Zuhal Hoca İle Söyleşiler

SÖYLEŞİ İÇİN HAZIRLADIĞINIZ SORULARI CEVAPLAMADAN ÖNCE SEL FELAKETİNDEN DOLAYI DEĞERLİ AYANCIK HALKINA KURUMUMUZ VE ŞAHSIM NEZDİNDE GEÇMİŞ OLSUN DİLEKLERİMİ İLETMEK İSTİYORUM.

  1. Değerli Hocam, 2009 yılından bu yana Yunus Emre Vakfına bağlı olarak faaliyet gösteren Yunus Emre Enstitüsünün Türkiye’mizin kültürüne ait her öğesiyle tanıtımını en doğru şekilde ve en doğru kaynaklarla yapmaya çalıştığı bilinmektedir. En genel hâliyle yaptığınız bu tanıtımı ulusal ve uluslararası hangi kanallar aracılığı ve faaliyetlerle yapmaktasınız, bize kısa bir sentezini sunar mısınız?

Enstitümüz, 63 Kültür Merkezi ve üniversitelerdeki 100’den fazla temsilcilikle dünyanın birçok ülkesinde faaliyet göstererek Türkiye’yi, Türk kültürünü ve insanını tanıtmaktadır. Bu misyonun en önemli saç ayaklarından biri Türkçe öğretimidir. Şu ana kadar yurt dışındaki enstitülerimizde yüz binlerce kişi yüz yüze Türkçe dersi aldı. Birçok ülkede millî eğitim okullarında uygulanan Tercihim Türkçe Projesi sayesinde okul çağındaki öğrencilerin Türkçe ve Türk kültürü ile tanışmasına vesile olduk. Bunların yanı sıra farklı ülkelerdeki eğitim kurumları ile yaptığımız iş birlikleriyle Türkoloji bölümlerini destekleyip bu bölümlere Türkiye’den öğretim elemanı görevlendirilmesini sağlamaktayız.

Salgın sürecinde ise çevrim içi derslere daha çok ağırlık verdik. Türkçe dersi alanların sayısının 150 bine ulaştığını, Türkçeyi dolayısıyla Türk kültürünü öğrenmek isteyenlerin bir hayli arttığını gördük. Bu süreçte Dijital Kültür Merkezimizde hazırlanan videolar ve ders içerikleri dünya genelinde birçok izleyiciye ulaştı.

Türkiye ve Türkçeyle gönül bağı kurmuş pek çok kişi yaz ve kış okulları vasıtasıyla hem kendi alanlarında eğitim alma hem de Türk kültürünü yakından tanıma imkânı elde etmektedir. Türkiye’de edebiyattan sinemaya, gastronomiden arkeolojiye kadar pek çok alanda eğitim alıp deneyim kazanmaktadır.

Dünyanın pek çok yerinde Türkiye’yi ve Türk kültürünü tanıtmak, Türkiye ile bağ kuran insan sayısını artırmak maksatlı açılan merkezlerimiz aracılığıyla kültür-sanat faaliyetleri düzenlenmekteyiz. Bu kapsamda geleneksel el sanatları, enstrüman, spor ve yemek kursları, atölye çalışmaları, sergi, konser, söyleşi, bilimsel toplantılar, kitap tanıtımları, festival, fuar vb. etkinlikler vasıtasıyla dünyanın birçok ülkesinde pek çok insana ulaştık ve gönüllerine dokunduk. Bu etkinliklerle ulaştığımız kişilere gönüllü kültür elçilerimiz olma imkânı da oluşturmaya çalışıyoruz.  26 ülkede Kemankeş Projesi kapsamında verdiğimiz okçuluk eğitimi bu vesilelerden biridir. Bu eğitimde başarılı olan katılımcılar, eğitimci olarak bayrağı devralarak kültürlerarası diyaloğa katkı sağlamaya devam ediyorlar.

Yunus Emre Enstitüsü tarafından yayımlanan .tr ve Türk Dünyası gibi dergilerin yanı sıra Yunus Emre Bülteni ile hem ulusal hem de uluslararası kitlelere ulaşılmaya çalışılmaktayız. .tr dergisi İngilizce-Türkçe çıkarılırken Türk Dünyası dergisinde Azerbaycan Türkçesi ile Türkçe lehçelere yer verilmektedir.

Enstitümüzün projelerden olan Türkiye Akademik ve Bilimsel İş Birliği Projesi (TABİP), bir süre dönemsel başkanlığını yürüttüğümüz GPDNet ve Kültürlerarası Diyalog Programı Türk kültürünün uluslararası düzeyde tanıtımında çok önemli rol oynayan kültürel diplomasi faaliyetleri oldu.

Bütün dünyada salgın nedeniyle birçok faaliyet ve etkinliğe ara verildiğinden çevrim içi platformda etkinlikler yapmaya yöneldik. Bu bağlamda düzenlediğimiz çevrim içi program, konser, söyleşi ve konuşma kulüplerinin de kültürel diplomaside önemli bir yer tuttuğunu müşahede ettik.

Zuhal Hoca İle Söyleşiler Zuhal Hoca İle Söyleşiler Zuhal Hoca İle Söyleşiler

  1. Enstitü olarak kaç bin öğrenciye Türkçe eğitimi verdiniz? Bu anlamda aldığınız geri dönüşler ve birincil hedeflerden bahseder misiniz?

Türkçe eğitimi verdiğimiz insan sayısı 194 ülkede 400 binin üzerinde. Salgın dönemi de dâhil olmak üzere hiç es vermeden yoğun bir şekilde tüm dünyada Türkçe öğretmeye devam ettik. Ülkemize oldukça uzak olan coğrafyalardaki insanların dahi yoğun bir şekilde Türkçe öğrenme talepleri söz konusu. 60 farklı merkezde 10 yıldır faaliyetlerimize devam ederken bu yıl bazı ülkelerde de ilk kez Türkçe kursu düzenlemeye başladık. Avustralya, Arjantin, Meksika, İspanya, Fransa, Yeni Zelanda, Kanada, İsviçre, Endonezya, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tayland, Bruney, Ruanda ve Nijerya gibi ülkelerde güzel dilimiz Türkçe ile bağ kurmuş olan her yaş grubundan insana, alanında uzman okutmanlarımızla sistematik bir şekilde Türkçe öğrettik.

Yunus Emre’nin evrensel insani değerler üzerine inşa edilmiş; din, dil, ırk ayrımına yer vermeyen felsefesi, Türkçeyle bağ kuran insanlara karşı gözettiğimiz temel düsturumuzdur. Bu bağlamda da dünyanın her yerinden, her yaş grubundan insandan olumlu geri dönüşler almaktayız. Bu geri dönüşler ile de Türkçeye olan talep günden güne büyümekte. Öyle ki günümüzde Türkçe en çok öğrenilen 5’inci yabancı dil konumunda. Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023’te Kültür Merkezlerimizin sayısını 100’e ulaştırarak dünyanın dört bir yanında Türkiye ile gönül bağı kurmuş binlerce yeni insana ulaşmayı hedefliyoruz. Ülkemizi ve kültürümüzü tanıtmak, dilimizi öğretmek ve tüm bunları Yunus Emre’nin felsefesi ışığında gerçekleştirmek amacıyla çalışmalarımıza devam edeceğiz.

  1. 2021 UNESCO ve ülkemiz tarafından “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak ilan edilmiştir. Hatta bu yılın önemine istinaden kurumunuzca YUNUS EMRE YILI web sitesi açılmıştır. Bu bağlamlarda neler söylemek istersiniz?

Yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her tarafında Yunus Emre’ye ilgi arttı. Enstitü olarak bizler de Yunus’u anlatan yarışmalar, sergi ve konserler gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirdik. Web sitemizde bu programlarımızı görmek mümkün. Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinasyonunda düzenlenen faaliyetlerin yanı sıra ülke genelinde kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere düzenlenen ve düzenlenmesi planlanan tüm etkinlikleri de web sitesinde tek bir çatı altında buluşturduk. Yunus Emre’nin çizimleriyle renklendirilen sitede, Yunus Emre’nin konu edildiği kısa filmlerden tiyatro ve edebiyata, Türk el sanatlarından müziğe, ünlü isimlerin Yunus’un onlar için ne ifade ettiklerini içeren videolarına da yer verdik.

2021 yılının önemine binaen kurduğumuz web sitesinin yanı sıra biz, on yeni Kültür Merkezi açılışı da hedefliyoruz. Şu anda Meksika, Arjantin, Nijerya ve Ruanda’da merkezlerimizi açtık. Önümüzdeki dönemde de Irak’ta ve Suriye-Afrin’ de açılışlarımızı yapacağız.

Kasım ayında ise hem Türkiye’ye ve Türk kültürüne hizmet eden yabancı kurumlara hem de Yunus Emre’nin felsefesini, barış isteğini ve sevgi anlayışını konu alan kısa filmlere ödül vereceğiz. Bu ödül törenini 15 Kasımda İstanbul’da gerçekleştireceğiz.

 

  1. Türk dilinin dünyada hak ettiği konuma gelmesi için yaptığınız en son proje ve faaliyetten bahseder misiniz? Bu bağlamda bizlere ve özellikle çocuklarımız ve gençlerimize nasıl ödevler düşüyor, değerlendirir misiniz?

Yunus Emre’nin mirası olan Türkçenin öneminin vurgulanması, medeniyet dili kimliğiyle bilinçli ve doğru kullanımının sağlanması amacıyla “Dünya Dili Türkçe” adıyla yurt genelinde ve yurt dışında faaliyetler düzenlemekteyiz.

“Yunus Emre ve Türkçe Yılı” etkinlikleri kapsamında “Türkçe ve Türk Kültürüne Uluslararası Katkı Ödülleri” organizasyonunu gerçekleştireceğiz. Bu ödüller vasıtasıyla Türk milletine ait değerleri Türkçeyle tanıtmayı şiar edinmiş kişi, kurum ve kuruluşları ve gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen nitelikli eserleri dünya kamuoyuyla paylaşmayı hedefliyoruz.

“Türkçe ve Türk Kültürüne Uluslararası Katkı Ödülleri” ile dünyanın herhangi bir yerinde Türkçe ve Türk kültürüne hizmet amacıyla yapılan çalışmalardan haberdar etmeyi ve bunları uluslararası alanda tanıtmayı, gelecekte de benzer çalışmaların yapılmasını teşvik etmeyi amaçlıyoruz.

Ödül organizasyonu ile Türkçe ve Türk kültürü vasıtasıyla insanları, toplumları ve ülkeler arasında dostluk bağını kurarak ve geliştirerek tarih boyunca dünyanın dört bir yanına dostluk eli uzatan Türklere ait değerleri uluslararası alanda tanıtmayı hedefliyoruz.

Değerlendirmeye Türk dili, edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı ve düşüncesi sahasında bilimsel yayınlar, telif eserler, çeviri eserler, sanat eserleri, dijital ortamda üretilmiş ürün ve faaliyetler ve farkındalık oluşturmaya yönelik özgün faaliyetler alınacak.

Yapılan başvurular neticesinde değerlendirmeye alınan ve Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenerek ödülleri almaya hak kazanan kişi, kurum ve kuruluşlar arasında 70 bin dolar, eserlerinin veya faaliyetlerinin niteliği kapsamında paylaştırılacak.

Bu organizasyon ile Türkçe bilincini yaşatmak için çaba gösteren insanların hikâyelerini kamuoyu ile paylaşarak rol modeller oluşturmayı amaçlamaktayız. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsünün faaliyetlerinin ulusal ve uluslararası düzeyde tanınırlığını artırmak ve gelecek nesillerin hoşgörü ve barış dili olan Türkçeyle ve bu dilde verilen eserlerle tanışmasını sağlamak istiyoruz.

İkinci sorunuza gelecek olursak Türk dilini yaşamak, yaşatmak ve bu bilinci aşılamak yalnızca yetkililerin, öğretmenlerin ve dil uzmanlarının işi değil, bir gönül işi ve her Türk vatandaşının vicdanî görevidir bence. Yeni nesle, Türk kültür ve dilini benimseme ve ona sahip çıkma şuurunu yerleştirmek hepimizin vazifesidir. Kendi medeniyetini yakından tanıyan, atasözü ve deyimleri, özdeyişleri konuşmalarında kullanan, torunlarına ninni söyleyip tekerleme söyleten, masal dinleten, dilini seven bir nesil; aynı zamanda hepimiz için aydınlık yarınların ve yükselen Türkiye’nin habercisi olacaktır. Ancak bunu gerçekleştirebilmek için bize, çocuklarımıza ve gençlerimize düşen vazife öncelikle dilimize hâkim olmak ve onu yakından tanımaktır.

  1. Son olarak yayınlarınızdan sadece biri olan 29 sayılı .tr dergisinde de yer bulan ve salgın sürecinde asıl kültürel ve hijyenik değeri açığa çıkan kolonya kültürü ile ilgili neler anlatmak istersiniz?

Yaşadığımız süreç hepimizin hayatını derinden etkiledi. Salgının ortaya çıkmasıyla birlikte yaşam tarzımızı, iş/eğitim hayatımızı, alışkanlıklarımızı da değiştirmek zorunda kaldık. Sanırım en çok da hijyen konusuna hassasiyet göstermeye başladık. Çünkü hastalığın bulaşmasını önlemenin ve kendimizi korumanın yolu kişisel temizliğe dikkat etmekten geçiyordu. Türk halkı yeni duruma hızlıca uyum sağladı. Esasen, Türk kültürünü ve yaşam tarzını incelediğimizde temizliğin asırlardır önemli bir yer teşkil ettiğini görüyoruz. Ayakkabı ile eve girmeme, evlerin su, sirke ve sabun ile düzenli olarak temizlenmesi, yemeklerden önce ve sonra ellerin ve ağzın yıkanması, sık banyo yapılması gibi alışkanlıkların kültürümüzde çok eski zamanlardan beri var olması bunun en önemli kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.

Kolonyanın hayatımıza giriş serüveni ise hayli ilgi çekici.16. yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan başlangıçta “Köln Suyu”, “Macar Suyu” gibi adlarla anılan, Sultan Abdülhamit Han döneminde imzalanan bir ticaret antlaşmasıyla birlikte Osmanlı topraklarında yaygınlaşmaya başlayan kolonya; yavaş yavaş Türk misafirperverliğinin bir göstergesi olarak konuklara ikram edilen gül suyunun yerini almaya başlıyor. Başlangıçta ithal edilen kolonya böylece ülkemizde de üretilmeye başlanıyor. Türk halkının kolonyaya olan ilgisi artarak devam ederken Cumhuriyet döneminde esnaf tipi imalattan sanayi tipi üretime geçiliyor. Günümüzde kolonyanın kadın erkek, genç yaşlı, zengin fakir ayrımı olmaksızın hepimizin hayatında önemli bir yeri olduğunu görüyoruz. Evimize gelen misafire ilk olarak kolonya ikram ederek misafirperverlik göstermenin yanı sıra sağlıklı bir şey yapıyor olduğumuzun farkına varıyoruz. Bugün Türkiye’de evlerde, otellerde, lokantalarda, berberlerde, otobüslerde, uçaklarda kolonya ya da kolonyalı mendil ikram ediliyor olmasıyla birlikte dünyaca ünlü markalarımızın ihracatla geniş bir coğrafyaya yayılmış olması dünyada kolonyanın Türk kültürüyle birlikte anılmasını sağlıyor.

Yunus Emre Enstitüsü olarak yurt dışındaki Kültür Merkezlerimizde konuklarımıza -kültürümüzle özdeşleşen pek çok ürün gibi- kolonya da ikram etmeyi ihmal etmiyoruz. Konuklarımızın birçoğu kolonyayı tanıyor olsa da ilk kez karşılaşanlar hayranlıkla çok güzel olduğunu söylüyor. Salgın etkisiyle yüksek dezenfekte gücü ve eşsiz kokularıyla ön plana çıkan kolonyaya dünya genelinde talebin artmış olmasının kolonya üreticilerimiz açısından önemli bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. İki aylık olarak Türkçe ve İngilizce yayımlanan bir kültür, sanat, edebiyat dergisi olan .tr dergimiz vasıtasıyla dilimizi, kültürümüzü, sanat ve edebiyatımızı geniş kitlelere ulaştırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Yirmi dokuzuncu sayımızda kolonyanın ortaya çıkışını, hayatımıza girmesini, Türk kültüründeki yerini etraflıca ele aldık. Meraklısı için güzel bir kaynak olacağını düşünüyor, sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.