2025’te Küresel Doğurganlık Hızı Analizi ve Önemi
2025’te küresel doğurganlık hızındaki değişimleri, nedenlerini ve toplumlar üzerindeki etkilerini derinlemesine analiz ediyoruz.
Küresel ölçekte doğurganlık oranları düşmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, kadın başına düşen ortalama çocuk sayısını gösteren toplam doğurganlık hızı (TFR), birçok ülkede nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli olan 2,1 seviyesinin altına indi. Uzmanlar, bu durumun uzun vadede ekonomik, sosyal ve demografik sonuçlar doğuracağı uyarısında bulunuyor.
Nüfusun azalmasıyla birlikte çalışma çağındaki bireylerin sayısı düşerken, emekli nüfusu artıyor. Bu değişim sosyal güvenlik sistemlerini zorlarken, emeklilik yaşının yükselmesi ve vergi oranlarının artması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Ekonomik büyümede yavaşlama, iş gücü açığı ve savunma alanında insan kaynağı sorunları da düşük doğurganlık oranlarıyla bağlantılı olarak öne çıkıyor.
Küresel Tablo ve Türkiye’nin Pozisyonu
En yüksek doğurganlık oranları Afrika kıtasında görülüyor. Çad, Somali ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkelerde bu oran 5’in üzerinde. Buna karşılık, gelişmiş ülkelerde doğurganlık oranı 1,5 seviyesinin altında seyrediyor. Güney Kore 0,75, Hong Kong 0,74, Çin 1,02 ve Japonya 1,23 ile en düşük doğurganlık oranlarına sahip ülkeler arasında yer alıyor.

Türkiye’de toplam doğurganlık hızı 1,62 olarak ölçüldü. Bu oran, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli düzeyin oldukça altında. Uzmanlar, doğurganlıktaki düşüşü ekonomik nedenlerle ilişkilendiriyor. Artan yaşam maliyetleri, konut fiyatları ve eğitim masrafları, ailelerin çocuk sahibi olma kararını doğrudan etkiliyor.
Demografik Gelecek ve Ekonomik Etkiler
Düşük doğurganlık, sadece nüfusun azalmasına değil, aynı zamanda toplumun yaş ortalamasının hızla yükselmesine de yol açıyor. Uzmanlar, bu eğilimin tersine çevrilmemesi durumunda gelecekte sosyal yapının ciddi şekilde değişebileceğini belirtiyor. Nüfusun genç kısmının azalması, tüketim eğilimlerini de değiştirebilir ve inovasyon kapasitesini zayıflatabilir.

Türkiye özelinde, ekonomik güven ortamının güçlendirilmesi, aile politikalarının desteklenmesi ve yaşam maliyetlerinin azaltılmasının doğurganlık oranlarını etkileyebileceği değerlendiriliyor. Uzmanlara göre doğurganlık sadece bir istatistik değil, bir ülkenin geleceğini belirleyen stratejik bir gösterge niteliğinde.