Mustafa Koç’un Yahudi Olduğu İddiaları

Kalp krizi sonucu hastanede hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un Yahudi olduğuna dair iddialar ortaya atıldı.

Mustafa Koç’un Yahudi Olduğu İddiaları
Aslan Özdemir
21 Ocak 2016 19:52

Kalp krizi sonucu hastanede hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un Yahudi olduğuna dair iddialar ortaya atıldı.

Hayrettin Kaya

Koç Ailesi, zengin bir Türk ailesidir. Kendi çalışmasıyla Türkiye’nin en zengin adamı olan Vehbi Koç ile başlar. Aile, Vehbi Koç’un kurduğu Türkiye’nin en büyük şirketi olan Koç Holding’in yönetimindedir.

Vehbi Koç (eşi Sadberk Hanım)
Semahat Arsel (eşi Nusret Arsel)
Rahmi Mustafa Koç (eski eşi Çiğdem Simavi)
Mustafa Koç (eşi Caroline Giraud)
Esra Koç(Mustafa Koç’un kızı.)
Aylin Koç (Mustafa Koç’un kızı.)
Mehmet Ömer Koç
Ali Koç (eşi Nevbahar Koç)
Sadberk Leyla Koç (Ali Koç’un kızı.)
Kerim Rahmi Koç (Ali Koç’un oğlu.)
Sevgi Gönül (eşi Erdoğan Gönül)
Suna Kıraç (eşi İnan Kıraç)
İpek Kıraç

VEHBİ KOÇ KİMDİR?
Vehbi Koç, 1901 yılında Ankara’da Çoraklık semtindeki yazlık evde doğdu. Babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi (1874-1928), annesi Kütükçüzade Hacı Rıfat Efendi’nin kızı Fatma Hanım (ölümü 1963). Baba tarafından üç asırlık, anne tarafından Hacı Bayram-ı Veli sülalesine dayanan altı asırlık bir aileden geliyordu.

Ankara İdadisi’nde okudu. 1917 yılında iş hayatına atıldı.Doğduğu günü hiç bilmedi. Annesi “üzüme alaca düştüğü günlerde” deyince, sonradan çocuklarıyla birlikte 20 Temmuz’u doğum günü kabul etti.1928 yılında Sadberk hanımla evlendi.

ÖĞRENİM HAYATI
10 yaşında mahalle mektebine başladı. Hacı Bayram Camii’nin yanındaki “Topal Hoca’nın Mektebi”nde ilk dersini aldı. Mahalle Mektebi’nden sonra yine Hacı Bayram Camii’nin yanında kiralık bir evde ders görülen ilkokula başladı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Daha sonra, bugün Tıp Fakültesi (İhtisas Hastanesi)’nin bulunduğu yerde olan “Taş Mektep” denilen Ankara İdadi’sine (lise) gitti. Ancak idadi hayatı uzun sürmedi.

TİCARET HAYATI
Vehbi Koç çalışma hayatına, 1917 yılında babasının onun için açtığı küçük bakkal dükkanında ayakkabı lastiği, şeker, kaşar peynir, zeytin, makarna gibi mallar satarak başladı. “Koçzade Ahmet Vehbi” adlı ilk firma Ankara Ticaret Odasına 1926 yılında tescil edilmiştir. Ticaret ile uğraşırken, 1928 yılında Ford Motor Company ve Standard Oil (şu anda Mobil)’in yerel temsilcisi oldu. Ankara başkent olunca, ortaya çıkan yapılaşma ihtiyacını görerek, yapı malzemeleri işine girdi. İstanbul’da ve Eskişehir’de (1938) şubeler açtı, Koç şirketlerini Koç Ticaret A.Ş.’nin altında topladı. General Electric ile 1948 yılında yapılan anlaşma ile 1952 yılında açılan ampul fabrikasını yaptı. Koç 1950 yılında çok büyük bir adım atarak otomobil, ev aletleri, radyatör, elektronik cihazlar, tekstil üretimine başladı. Bozkurt Mensucat, Arçelik (1955), Demir Döküm (1954), Türkay, Aygaz (1962), Siemens ile ortak kablo fabrikası, Gazal, Türk Elektrik Endüstrisi gibi işletmeler kuruldu. Ayrıca traktör üretimine Fiat lisans altında başladı. Otomotiv sektöründe ilk girişim Koç tarafından tam ölçekli bir sanayi döndüştü. Ford Motor Company ile yapılan anlaşmadan sonra 1959 yılında kamyon montajına başlandı ve bugünün önde gelen otomotiv şirketi Otosan’ın kurulmasını sağladı. ilk yerel seri üretim araba Anadol 1966 yılında üretildikten sonra Türkiye’de ekonomik faaliyetlerini iyileştirilmek üzere Vehbi Koç FIAT ile anlaşarak Tofaş’ı kurdu ve ikinci yerli araç olan Murat’ı 1971 yılında üretti. Vehbi Koç’un başlattığı küçük kıvılcım sayesinde bugünkü büyük otomotiv sanayi ve yan sanayi firmaları kurulmuştur.

MUSTAFA KOÇ NASIL ÖLDÜ?

21 Ocak 2016 yılında sabah sporu yaptığı esnada kalp krizi geçiren Mustafa Koç, ilk başta civardaki devlet hastanesinde tedavi altına alındı, ardından Amerikan Hastanesine nakledildi. Burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan Mustafa Koç, 55 yaşında hayata veda etti. 24 Ocak 2016 yılında Marmara İlahiyat Camii’ndeki cenaze töreninin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilen Mustafa Koç’un hakkında ‘Hayaller Hatıralar’ adında bir belgesel bulunuyor.

MUSTAFA KOÇ KİMDİR?

29 Ekim 1960’ta doğan Mustafa Vehbi Koç, 2003-2016 yıllarında Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Rahmi Koç ve Çiğdem Simavi çiftinin ilk çocukları olarak Ankara’da doğan Mustafa Koç, 1971-1975 yıllarında Sankt Georg Avusturya Lisesi ve Ticaret Okulu’nda orta öğrenimini bitirdi.

Lise eğitimini de 1980 yılında İsviçre’deki Lyceum Alpinum Zuoz’da, yükseköğrenimini de 1984’te Amerika Birleşik Devletleri’ndeki George Washington Üniversitesi’nde tamamlayan Mustafa Koç, çalışma hayatına 1984’te TOFAŞ’ta müşavir olarak başladı.

4 NİSAN 2003’TE KOÇ HOLDİNG’İN BAŞINA GEÇTİ

Ram Dış Ticaret’te satış müdürlüğü ve satış genel müdür yardımcılığı görevlerini yaptıktan sonra 1992 yılından itibaren Koç Holding’de başkan yardımcılığı, başkan, yönetim kurulu üyeliği ve yönetim kurulu başkan vekilliği görevlerini üstlendi. 4 Nisan 2003 yılında ise Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı babası Rahmi Koç’tan devraldı.

YORUMLAR

  1. Haim NAHUM dedi ki:

    ÖNEMLİ NOT: Konu hakkında aşağıda okuyacaklarınız kendi iddiam değil, farklı kaynaklardan derlemedir.!!!

    İlk iddiadaki marjinal analiz inandırıcı gelmese de, sonraki kaynak ve yorumlar Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklığının inkâr edilmezliğini göstermektedir ki, Bernar’ın babası da tarihte çok önemli bir Siyonist Karakter olan Haim Nahum’dur. Haim Nahum’un neler yaptıkları ve nerede hangi görevlerde bulunduğu da tarih kayıtlarında mevcuttur..

    Derleme olan bu yazımdaki ifadelerin hiç biri bana ait değildir. Okuyucuların bu konuya dikkat etmeleri önemle rica olunur… Selamla.

    “Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklasa BEKO’yu kurdular. (Bernar’ın BE’si, Koç’un KO’su=BE KO)

    Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır.”

    “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernar Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç Ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..!

    Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist O.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”in sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslendi..!

    Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakalım. Kod adı Tekinalp olan Moiz Kohen ve daha sonra dinde reform bayraktarlığı yapan “Türk’ün Dini Kemalizmdir” diye kampanyalar yürüten Osman Nuri Çerman..

    Mesela birçok ülkede Siyonistler, bizzat Anti-Siyonist hareketleri kendileri örgütlerler ve kontrol ederler.. Zaten Yahudileri göçe zorlayan soykırım meselesi de böyle bir şey değil mi idi? En azından biri bunu kullandı..

    Baksanıza Lenin de Yahudi imiş. Hitler için de aynı şey söylenir.. Şimon Zwi oluyor Şemsi Efendi, Moiz Kohen oluyor Tekinalp! Türk Ocakları’nın kuruluşundaki en büyük maddi desteği kim sağlamıştı, hatırlayın: Lazaro Franco..!”

    İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin Emirdağ Lahikası’ndaki ilgili bölüm:

    “Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse Haim Nahum Mısırde, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Haim Nahum’dur.

    Bu Haim Nahum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

    “Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”

    Rıza Nur Haim Nahum’u anlatıyor ;

    Rıza Nur’un iddialarını, bizzat Haim Nahum’un hakkında övücü ifadelerle hayatını konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır.

    Eserde, Nahum’un Sadrazam İzzet Paşa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra, 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya’nın Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir. İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır.

    Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, H.Nahum tarafından değil de yakın çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir.

    Rauf Orbay Haim Nahum’un LOZAN fitnesini anlatıyor:

    Orbay, hatıralarında; “İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan’da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul’un Hahambaşısı Haim Nahum Efendinin telkinleriyle, “Hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu” fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu.”

    Erbakan’ın Hatıralarından: (1977 Nisan-Günaydın Gzt.)

    Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan’ın milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu
    Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki bir olaydı.

    Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan kim olmaktaydı?

    Yıl 1961. Yer Ankara… Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre’nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı.

    Erbakan,1956 yılında daha 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu toplanmıştı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı.

    Bunlardan biri de, Bernar Nahum’dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanlarından olan ve Türkiyenin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı.

    Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nun temsilcisi olarak toplantıdaydı.

    Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış, bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa Otokoç’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.

    Gelelim ayakkabılı eyleme:

    Haim Naum BernarBernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi’nde konuşurken salondaki hava giderek elektriklenmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı.

    O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuşan Bernar Nahum’a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi’nde (MKE) çalışan Erbakan’ın Millici ekibinden olduğu anlaşılan mühendisin ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.

    Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.

    Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li vatansever: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı.

    Herkes unutmuş olsa da işte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.

    Artık yazmak zorundayız. Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiş ve öylece kalmıştır.

    Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı. Ne kadar acıdır ki, şimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taşmaktadır.

    Son bir not: Türkiye’ye “Otomobil yerine şeftali üretilmesini” öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuşlardı:

    “Koç’un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar’dır. Vehbi Bey’in büyük itimadını kazanmış biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir.”

    İŞTE MASON OLAN KOÇ’LARIN GERÇEK YÜZÜ…

    İŞTE KOÇ’UN GİZLİ ORTAĞI BURLA BİRADERLER BAKALIM BU BURLA AİLESİ KİMLERDEN OLUŞUYORMUŞ?

    Can Kıraç’ın ‘Anılarımla Patronum Vehbi Koç’ kitabını okurken, kitabın satır aralarında geçen bir soy isim dikkatleri çekiyor; Burla Biraderler.

    1960′lı yıllarda Koç’un en büyük rakipleri arasında da olunca hafızamı zorlayarak böylesine güçlü bir aileyi hatırlamaya çalışıyorum. Ama nafile. Türkiye’nin isimleri medyada çıkmayan gizli zenginlerine meraklı iseniz Burla soyadının sizi tahrik etmemesi mümkün değil.

    Türkiye’deki kökleşmiş isimlerin yer aldığı ‘Kim Kimdir?’ kitabına bakıyorum. Ama Burla ailesi ile ilgili hiçbir bilgi kırıntısına rastlayamıyorum. Musevi cemaatine ait aile fertlerinden hiçbirisine ulaşmanın mümkün olmadığını kısa bir süre sonra anlıyorum. Ama içimde bir umut ışığı var: Monik Burla.

    Burla Biraderler’in torunu, Avni Benardete ile evlendikten sonra kamuoyu daha doğrusu sosyete dünyası onu Benardete soyadı ile biliyor. Fakat Avni Benardete daha sonra genç bir hanımla başlattığı ilişki sebebi ile Monik Benardete’den boşanıyor. Monik ise şu anda bir sebeple Avni Bey’in amcazadesi Ceri Benardete ile beraber. Karışık bir ilişkiler ağı var anlayacağınız. Monik Burla mübalağasız Burla ailesinin piyasa tarafından bilinen tek ismi. Gece hayatında, partilerde ve magazin dergilerinde boy göstermeyi çok sevdiği için biz de bu isme uzaktan da olsa aşina idik tabii..

    ‘Konuşmaya yetkili değilim’
    Sosyete dünyasını bilmediğimiz için beni kendisine ulaştıracak cep telefonunu zar zor buluyorum. Bu telefonu veren şahıs, bayan Benardete’nin çok görgülü ve gazetecilere karşı çok anlayışlı olduğunu söylüyor, ümidim de bundan kaynaklanıyor. Fakat telefonda karşıma çıkan ses ilk başlarda hiç de hoş sayılmayacak bir ses tonu ile Burla ailesi ile alâkalı bilgi veremeyeceğini, bu konuda ‘yetkili’ olmadığını söylüyor. Babası ve amcaları ile alâkalı birkaç masum soru dışında herhangi bir sorumun olmayacağını söylesem de, şirketin konuşmadığı bir konuda kendisinin konuşmasının mümkün olmayacağını söyleyerek özür dileyip telefonu kapatıyor.

    Musevi ailelerin bu kadar kıyıda durmalarının elbette özel bir sebebi vardır. Ama yine de değinmeden edemeyeceğim; dünya şeffaflaşmaya gidiyor ve saklı yapılar artık illegaliteyi akla getirir oldu. Masonluk bile belli ölçüde şeffaflaşmaya gitmek zorunda kaldı. Birçok azınlık gibi Burla Biraderler de Türk milletinin üstünden çok büyük paralar kazanmış, otomotivden tekstile pek çok sektörde faaliyette bulunmuş bir aile olarak Türkiye’de çok önemli ticari işlere imza atmış ama kendilerini hep perde arkasında tutmak istemeleri oldukça dikkat çekici.

    Rahmi Koç-Monik Burla dostluğu
    Burla Ailesi İspanya Yahudilerinden ve Osmanlı topraklarına 1492 yılında göç eden bir aile. Bu sebeble 500. Yıl Vakfı’nın aktif üyeleri arasında Lori Burla da var. Aile şirketleri tekstilden otomotive, büro, kırtasiye malzemelerinden elektrik malzemelerine, oradan rulman ve fotoğraf makinesi pazarlamasına kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor.

    Ailenin önemli isimlerinden Monik Burla ile Rahmi Koç arasında çok sıkı bir dostluk ilişkisi var. Monik hanımın verdiği tüm davetlere Koç ailesi tam kadro katılıyor. Ayrıca küçük bir grup her ayın ilk perşembesi basından habersiz bir araya gelerek gurme toplantıları yapıyorlar. Aşağı yukarı 10 ailenin bulunduğu bu süzme toplantılara öğrenebildiğimiz kadarı ile, Rahmi Koç ve Monik Burla’nın dışında Nuri Çolakoğlu, Tezcan Yaramancı, Hakko ailesi, Nursen Gündüz ve ailesi ve Ceri Benardete katılıyor. Bu kısa dedikodudan sonra asıl meseleye girelim.

    Burla Biraderler ile Vehbi Koç arasındaki ilişki sadece ticari alanda olmadı. Vehbi Koç’un arkasındaki ‘gizli kahraman’ olarak bilinen Bernar Nahum’un da Koç Grubu’na Burla Biraderler’den 1944 yılında transfer edilmesi çok stratejik bir konumlanma örneği.

    Bernar Nahum biraz zor verdiği bu kararın arkasından hayatının sonuna kadar Vehbi Koç ile beraber oluyor. Şimdi de Nahum’un oğlu Jan Nahum Koç Holding’e ait Tofaş Grubu’nda murahhhas aza olarak görev yapıyor. Nahum, Koç’tan sonra Koç Grubu’ndaki en önemli soyadı. Koç’un özellikle yurtdışı ilişkilerinin arkasında hep Bernar Nahum’un uluslararası seviyede güçlü bağlantıları yatıyor. Elektrik ampulü, taşıt lastikleri, buzdolabı, çamaşır makinesi, Anadol otomobili üretimi gibi başlangıçta çok zor gibi görünen sektörlere girilmesinde Nahum’un hayal gücünün ve uygulama üstünlüğünün payı büyük. Bernar Nahum eğer Burlalarda kalsa idi Koç bu kadar büyüyebilir miydi bilinmez ama doku uyuşmazlığı olmaması halinde Burla ailesinin şimdikinden daha büyük bir noktada olacağı muhakkak.

    Arçelik’te Koç-Burla ortaklığı
    1960′lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç’un hiç hoşuna gitmiyor. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyor. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlar. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyor. Ve Burla Biraderler’e ince ve kurnaz zekası ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyor. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyor. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktır. Burla ailesine ise yüzde 20 hisse verilir. Bugün Burla Biraderler’in Arçelik içindeki payları yüzde 2,98′e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye’nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile yüzde 2,8′lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyor. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demek bu.

    Hürriyet ve Cumhuriyet bağlantısı
    Bir dönem kağıt işinde de Türkiye’de belirleyici bir rol oynamışlar. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da ispatı bir çırpıda mümkün olmayan bir finans ilişkisi olduğu biliniyor. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye’nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyor.

    Cumhuriyet gazetesine gelince… Cumhuriyet’in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister’in “Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında” başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre aynı zamanda da bir “Karaim Yahudisi”. Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet’i bir “tarikatçı gazetesi” olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslam değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet’in Milli Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu.

    O dönemde Türkiye’deki gazetelerin ilan işleri, “Yahudi şirketi” olan Hoffer’in, kağıt işleri de Burla Biraderler’in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye diye bir soru gelebiliyor.

    Devlet ihalelerinde aktif oldular
    Burla Biraderler’in nasıl büyüdüğüne bakıldığında iki şey dikkati çekiyor; dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyetin başlarında bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata’da Üzeyir Garih ile İshak Alaton’un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding’in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958′de dönemin başbakanı Adnan Menderes’in kendilerine Ankara’da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkar edemez. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler’in de gerek devletten aldıkları ihalelerle ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortada.

    Türkiye’nin en eski sanayici ailesi
    Burla Birderler’in şirketleri Türkiye’nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyor. Burla Biraderler’in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş bugün Türkiye’nin en eski otomotiv şirketi. Ottaş’ın şu anki yönetim kurulunda şu isimler bulunuyor: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla.

    Yine Burla Biraderler’e ait Burla Makine Ticaret ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler var: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgah makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyor.
    Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyor: Burla Ailesi Arçelik’in yanı sıra Koç Holding’in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım’da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım’daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor.

    File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül’ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuş.

    1. Ebru dedi ki:

      Osmanlı devleti parası⁉️ gülmekten kendimi alamadım bitmiş borçlarını ödeyemeyen Osmanlı devleti hangi şu bizim bildiğimiz Osmanlı siz ecdat adı altında ancak yalan uydurun Atatürk’e dil uzatma yazdığın ellerin kalem tutmaz o yazıyı yazarken baktığın gözlerin görmez kulakların duymaz olur inşallah amin amin amin şu ramazanın mübarek günlerin de Allah dualarımızı ki buradaki insanlara da aynı duayı ediyor kabul etsin inşallah 🙏

  2. Ismail eken dedi ki:

    Selamlar bu bilgileri bizler gibi insanlar biliyor zaten benim anlamadığım devletimiz neden bunlara yol veriyor faydalı yazınız için cok sagolun.

  3. Erkan dedi ki:

    biz de yedik! er geç yahudi olduğu ortaya çıkacak

  4. Ali Can dedi ki:

    Çok güzel bir hikaye ,dedeleri bunların yahudi degilmiydi!!!

  5. BRB dedi ki:

    Önemli Not diye anlatılanların baştan sona düzmece olduğu aşikar. Nedir bu arap güzellemesi anlaşılır gibi değil. Adamlar bizi sırtımızdan vurmuşlar, hala akıllanmamışsınız. Gidin şimdi Araplara sorun Türklere aşağılık bir millet olarak bakarlar, hakir görürler. Batı Türkiye’de medeni, ilerici bir yönetim istemez, o nedenle yok “Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.” gibi iddialar uydurmanın son notası. İslamiyeti kendi hain emelleri için kullanan Batı’nın ta kendisidir, bugün de devam etmektedir. Batı, hangi ülkede İslamiyeti sona erdirmiş? Afganistanda mı, Arabistanda mı? Bilakis Batı İslamiyeti kendi emelleri için çok iyi kullanmıştır. Bu ülkeye birçok fabrika kurmuş, insanlara istihdam sağlamış kişilere çamur atmayı bırakın da adam gibi işinizi yapın.

    1. Sinan dedi ki:

      Hadi oradan. Burada Arap güzellemesi yapan kim? Araplara saldırma maskesi arkasında İslam düşmanlığı yapmak ne kadar büyük bir sinsilik. Araplar bizi arkadan vurdu nakaratı ağızlarda sakız olmuş. Her milletten hain çıkar. Araplardan da sadık insanlar da hain insanlar da çıktı. Örneğin Şeyh Ahmet Senusi’yi araştırın. Bazı kişilerin ihanetini bahane edip koca bir milleti nesiller boyu hain ilan etmek ırkçılığın en iğrenç örneğidir. Türklerden hain çıkmadı mı? O zaman bütün Türkleri de hain mi ilan edeceksiniz? Emperyalistler ve taşeronları Türkiye’de Araplar sizi sattı diye propaganda yapıyor. Arap ülkelerinde de Türkler sizi yüzlerce yıl sömürdü propagandasını yapıyor. Batı İspanya’da İslamı yok etti. Balkanlarda büyük ölçüde yok etti. Filistin’de nüfus dengesini değiştirip yine büyük ölçüde yok etti. Şimdi o toprakların büyük kısmına İsrail diyorlar. İskamı yok edemediği yerlerde de milleti Batıcı bir zihniyetle iğfal edip işte böyle İslam düşmanı tipler yetiştirmeye çalışıyorlar.
      Bunun dışında yazıda geçen ailelerle ilgili iddiaları bilmem. Komplo teorisi de olabilirler.

      1. Atalay dedi ki:

        Ne değişik adamlarsınız Arap düşmanlığı adı altında islam düşmanlığı yapıyorsunuz demişsiniz o zaman Çin düşmanlığı adı altında da komünist düşmanlığı diyelim öyle saçma şey mi olur Atatürk nerede Arap ırkçılığı yapmış sadabat paktını kurarak mı ırkçılık yapmış yoksabir de Batıcı haraketler islam düşmanlığıdır demişsiniz o zaman Osmanlı’nın 200 yılı İslam düşmanlığı ile geçmiş yönetilmiş oluyor en sert Batıcı haraketleri Osmanlı padişahları yapmış Almanya’dan komutan getirip orduyu islah eden sultan Abdülhamit Batıcı olmuyor ama Atatürk Batıcı oluyor sırf Yunanlarla yarışmak için bozuk denizaltı alan olmuyor ama uçak yapan Batıcı oluyor istanbul Üniversitesi’nde Fransız eğitimine göre düzenleyen Sultan Abdülaziz de Batıcı olmuyor da neyse sizler anlamazsınız batıcılığa islam düşmanlığı diyen bir toplumun ikinci Mahumud’a gavur padişah demesine şaşmamalı